8 Temmuz 2014 Salı

pencerenin siyah lastiği; çekin, koparın beni!

                  ölümden sonraki yaşama inanmıyorum, hatta yaşamdan sonraki ölüme bile inanmıyorum. ölüm kelimesi tek başına çok yetersiz gelmekte bana. fiziki ölmeyi olsa olsa sigarayı öldürmekle denkleştirebilirim, insan ölür ama pakette 19 tane daha ölüm vardır. bazıları paylaşır ölüm haklarını, aşk der; paketin yarısını kavuşursa aşıka kavuşamazsa çöpe sallar. ama kimse 19 taneyi tek tek harcayamaz bu dünyada.

                  kalitesine göre değişir insanın ölümü, sonuçta nasıl yaşarsan öyle ölmez misin? kaliteliysen pahalısındır, paralısındır. ağızda kötü tat vermez balgam yapmazsın. kalabalığa, gürültüye karışmadan yaşarsın. ucuzsan herkes alır bir tek senden, balkondan aşağı düşmüş mandal gibi gereksiz olursun bir anda. ne olduğunun farkına varmadan gelirsin son durağa.

                  herkes tek ala ala, öldürecek sigaran, öldürecek hayatın kalmaz. elindeki son tekle tutunmaya çalışırsın hayatına. sonunu oğuz atay söylüyor, ondan kaçış yok. milletten tek istersin elde bişey kalmadığında, pişmanlıklarına gömülür, zamanı geri alamayacağını farkedersin. bir kez daha ölürsün, daha iyi ölürsün, son kez ölürsün.

                  ilk ateşi anne-babamız vermiş sağolsunlar, ilk teki onla yakmışız. ikinci üçüncü... ondokuzuncu tekleri umutla yakmışız. başlayacağımız her yeni sigarada, her yeni yaşama şansında umuda bırakmışız temel atma törenini, o kesmiş kurdeleyi. yirminci teki ise pişmanlıkla yakmışız, yapacak birşey yok diye soluksuz içmişiz.

                  bir gün kendimizi hayattan soyutlamak isterken, öbür gün asosyalim diye kafamız duvarlara vuruyoruz. bir gün tekli koltuk tavırları takınırken diğer gün sivrisinek gibi millete yapışmaya çalışıyoruz. şaka maka kendimizi en az kendimiz tanıyoruz. aslında bakarsan genel olarak hedefimiz öldükten sonra hatırlanmak, iyisi kötüsü hatırlanmak. az önceki hikayedeki yirmi ölümü düşününce(kastettiğim bu ölüm) mantıksal olarak hayatın her anında hatırlanmak. soyutlanmış ama aşırı sosyal bir kişi olmak. ne saçma. zaten umutlarımız da bu tarz değil miydi? saçma, sapan. yaptığımız diğer bir çok şey gibi.


                  kapı önüne bırakılmış dambıllar gibi, hepimiz doğru zamanda yanlış yerde doğduğumuzdan da yakınıyoruz. yedi milyar aynı dertten yakınıyor. büyük sorun. insanlar hayallerini gerçekler üzerine değil gerçeklerini hayaller üzerine kuruyor. imkansız umutlar kurup, gayet de imkanlı olduklarına inanmaları da bizlerin en büyük marifeti. hayal kırıklıkları bizim için yazı tura gibi, tura demişiz de yazı gelmiş. hani olma ihtimali yüzde elliymiş de kaybetmişiz gibi. dik gelmesi hayallerimize denk olduğunun farkında değiliz.

                   demem o ki, paramparça olmuş yeşil saçlı bulaşık ovma bezi gibi gözüktüğümüz aynada kendimizi hint kumaşı gibi görüyoruz. bildiğiniz o yer silme bezi olmuş çok sevdiğimiz t-shirtiz hepimiz, farkına varalım. hadi eyvallah.
             

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder